23 Nisan 2008 Çarşamba

Ülkücüye 9 Öğüt


ÜLKÜCÜYE 9 ÖĞÜT


-I- Meydan yerinden çekil ve küçük mukabelelerin hâsılatından kâr bekleme!..


-II- 10.000 mangalık bir ordu kuvvetinde olan sen,münferit,müstakil,başıboş manga hareketleriyle bir netice alabileceğini umma ve kanun idaresinde merkezi kumandaya bağlı ordu hareketine geçeceğin günü bekle!


-III- Kızıl mihraklardan emir alarak gizli bir ordu plan ve disiplini içinde hareket eden düşmanını ancak açıkça ordulaşacağın zaman tepeleyebileceğini, bu olmadıkça onların taarruz davranışlarını kızıştırmaktan başka bir iş yapamayacağını bil; ve hükümete düşen bu vazifeyi milli irade yoluyla hükümet olacağın devreye sakla!


-IV- Saldırılara katiyen karşılık verme her defasında millete kanlı gömleğinle görün!


-V- Onun taarruzuna yol açan, sana gelince de müdafaa izni vermeyen bir hava içinde ya bütün ölçüleri çatlatmak veya durduğun yerde patlatmaktan gayri ne yapabilirsin?..Ne o,ne öbürü!.. Hararet,gayret,hamle ve intikam hissini kaybetmeksizin sabırla İlahi cilveyi bekle!


-VI- Evine baskın verildiği,şakağına silah çevrildiği,sokakta yolunun kesildiği an dışında hiçbir davranışa geçme!Manevi kışlana kapan,iç ve dış şartlarını planla, mutlaka bir fikir ve kumanda merkezinde toplan!


-VII- Bu şartlar altında sana ermişlik gibi bir ruh düştüğünü; ve bu memleketi kökünden koparmak isteyen Allah ve Resul düşmanlarının gayelerine tek engel olarak seni seçtiklerini gör, bu şerefin dünya ve ahirette sana yeteceğini takdir et, iftihar et!


-VIII- Söyleyebildiğim ve söyleyemediğim üzerine kafa patlat!


-IX- Düşün, taşın, anla, kolla!..


Necip Fazıl Kısakürek

22 Nisan 2008 Salı

Kıbrıs



Kıbrıs... Günün hadisesi... Zaten bizde bir hadise günün olmadan konuşulmaz. Mücerretlere kimse gelmez.


Kıbrıs nedir?..


Bir yerde üç vasıf aranır:(Jeo Ekonomik), (Jeo Stratejik-askerî), (Jeo Etnik-kavmî).


Bu üç kıymetin önünde Kıbrıs nedir?


Evvelâ ekonomiyi ele alalım: Kıbrıs keleş bir araziden ibarettir ve bir kıymet ifade etmez!.. Alan için bir yüktür. Kıymetleri tesbit edelim. (Jeo Stratejik); bunu anlamıyorlar!.. Efendim, bize oradan ihraç yapabilirler mi? Senin bugün mensub olduğun politik anlaşmada üzerine Kıbrıs'tan bir ihraç bahis mevzuu mu?.. Yunan'ın bunu tek başına yapması kolay mı?.. O halde?.. O halde şu; On iki ada elinde dururken, İzmir dağının batıp da karabatak gibi çıktığı adalar dururken, Kıbrıs'a (stratejik) kıymet atfedebilir miyim?.. Kıbrıs muazzam bir (stratejik) kıymet sahibidir; ama taarruz etmek için... İyi anlayın meseleleri... Nitekim Hz. Muaviye devrinde, Kıbrıs, İslâm İmparatorluğunun basamak taşı olarak fethedilmiş, sonra el değiştirmiş, nihayet Osmanlıların eline geçerken de, muazzam bir taarruzun Avrupa'ya doğru basamak taşı olmuştur. Demek ki, dışarıya doğru kuvvetini şevkeden adamın elinde kıymet... Bana oradan korku gelmez!.. Zaten Oniki ada ortadadır!..


Şimdi en nazik noktaya geldik. (Jeo Etnik)... Kavmî... Çok üzülerek söyleyeyim size: Ben Havzacı değilim... Demin tekrar ettiğim gibi... Ben insancıyım ve şahsiyetçiyim. Bir şahsiyet en kötü yerden çıkabilir... En iyi yerden de hiçbir şey çıkmayacağı gibi... Fakat sahaların da, havzaların da Allah'ın mahlûku olarak, bir ortalama mânaları vardır!.. Kemmiyette, Kıbrıs'ta seksen ilâ yüzbin Türk var... Şimdi keyfiyete gelelim. Televizyon soruyor: «Ne istiyorsun ana vatandan?» diyor. «İçki istiyorum!» cevabını alıyor. Kıbrıs Türk'ü de budur!.. Hakikati istiyor musunuz?.. Acıtıyor mu?.. Nedir bu samimiyetsizlik?.. Sen tut, öyle bir iş yap ki, Kıbrıs'ı millî haysiyet meselesi haline getir!..


Nasıl olmuşsa olmuş, millî haysiyet haline getirilmiş bir kere... Doğrudur!.. Bu bir millî haysiyettir.. Yapılması gerekli... Yalnız ne yapıldığı bilinerek... Bugünkü, yahut devrik hükümetin yerinde herhangi bir hükümet olsaydı, Kıbrıs'ın o Yunan cuntasının küstahlığına karşı âkibeti bu olacaktı. Şahsın hüneri yok... Bir tane hüner var; şu kadar senenin, altun ordusunu kurmuş bir ırkın Mehmetçiğinin, hâlâ içinde kalan bir cevher rolünü oynamıştır!.. Bu rolü de çok büyütmemek lâzımdır! Çünkü karşımızda teşkilâtlı düşman mevcut değildir!..


Teferruata girmek istemem... Ve nihayet Mehmetçiğin zaten tarihî gelişi olarak elinde bulundurduğu bir meziyeti hemen apar, Mehmetçiğin sırtına çık, rey dilenmeye başla!..


Kapısına bir haydut dayanıp da, anasının ırzına tasalluta kalktığında, onun, haydudu öldürdükten sonra anasına dönüp; «Şimdi neyin varsa bana ver!» Demesine benzer!.. Anasının ırzını koruduğu için anasından rüşvet isteyen küstah!.. Ve sofrayı devir, bugünkü manzara doğsun...


Hikâye budur!..


Kıbrıs da bu...


(Hesaplaşma / Necip Fazıl Kısakürek)



RÖPORTAJ


Yeni, gelenekçi, ruhçu, mukaddesatçı Anadolu gençliğinin çilekeş hamurkarı Necip Fazıl Kısakürek... Onu bütün çapı ile, dost ve düşman, kim tanımaz!


Dergimizin Kıbrıs davası üzerinde tertiplediği röportaj serisine onunla başlaması elbetteki, en doğru hareketti. Telefonla müracaatımıza hiç bir neşir organının, hiç bir davetine, hiçbir şekilde cevap vermediğini, fakat MTTB'den gelen bu isteği zevkle kabul edeceğini bildiren Üstad, bizi evine çağırdı.


Evinde, şehir hayatına sırt çevirmiş ve kendi kendisini tecrit etmiş, sesten, şamatadan, her türlü manasız tezahürlerden uzak, bir nevi (akvaryum)abenzeyen, mukaddesatçı gençliğin sık sık doldurduğu evinde Üstadı bizi bekler bulduk. Hemen söze başladı:


NECİP FAZIL - Memlekette hemen her davada olduğu gibi, Kıbrıs meselesinde de haysiyetli bir anlayış bulunduğuna kani değilim.


MİLLİ GENÇLİK - Bir muhasebe yapmak ger~kirse bize -göre Kıbrıs meselesini nasıl değerlendirirsiniz?


NECİP FAZIL - Yirmi yılık Kıbrıs çıbanı patlak, verdi vereli aylar geçtiği halde, ortada hala mesel.enin peçesini kaldırabilmiş bir kalem veya ağız göremiyorum. Mesele daima bakireliğini muhafaza,etmekte ve benim bu zamana dek susmaktaki zaman kaybım, teşhis bakımından herhangi bir gecikme ifade etmekten uzak bulunmakta.


Türk’e göre Kıbrıs, “yurtta sulh, cihanda sulh” gibi, pasiflerin pasifi ve her türlü taarruz potansiyelinden yoksun, bütün derdi nefsini müdafaadan ve kabuğuna çekilip oturmaktan ibaret bir telakki gözüyle. Evet, böyle bir telakki gözüyle kocaman bir “hiç”tir.


Başta Araplar ve Osmanlılar tarafından,içeride tam bir oluştan sonra dışarıyı ve dünyayı kendisine irca, yani taarruzu bir gaye uğrunda feth ve teshir edilen Kıbrıs, ancak böyle bir davranış gözüyledir ki, her şeydir.


MİLLİ GENÇLİK- Kıbrıs ekonomisi ve stratejisi hakkında çok şey söylendi, fakat “etnik” bakımdan değeri nedir?


NECİP FAZIL - Hakikat aşkına çekinmeden bildirelim ki, Kıbrıs Türk ferinin (etnik) Türk kanadında mevkii -iyiler ve halisler daima müstesna- Türk ruhunun gerçek ve sağlam nescini vadetmekte zayıftır. Ve zaten mesele 80-90 bin Türkü kurtarmaktan ibaretse, Balkanlardan Orta Asya’ya kadar milyonlarca esir Türk yaşarken böyle bir rizikoya girmeyi emredici bir imtiyaz ve hususilik arz etmekten uzaktır.


MİLLİ GENÇLİK- Kıbrıs üzerinde emeli olan devletlere göre Kıbrıs’ın durumu nedir?


NECİP FAZIL- Sorunuzu, Yunan ve ingilize göre, Amerika ve Moskof’a göre, Araplar ve İsrail’e göre Kıbrıs şeklinde bölümlere ayırarak cevaplandırayım.


Yunana göre Kıbrıs; efendileri hesabına, tepesine “Büyük Yunanistan ve Elenizm” yazılı putlu bayrağı dikilmiş (fantazik) ve hayali bir bekçilik kulesinden başka bir şey değildir. 0, Kıbrısı, tek başına ne bir atlama taşı diye kullanabilir, ne de bir iç oluşun sınır karakolu olarak muhafaza edebilir.


İngiliz’e göre Kıbrıs; İngiltere, Sultan Abdülhamid’den ariyet suretiyle aldığı Kıbrıs’ı, Asya ve Afrikadaki imparatorluk ağının dalyan bekçiliği kulübesi olarak, ikinci Dünya Savaşı sonuna kadar muhafaza etti ve bu savaşı kazanmasına rağmen imparatorluğunu kaybedince artık bu yükü taşımaktan vazgeçti; orada bir iki noktayı elinde ve emrinde bulundurmakla yetindi. işte ne olduysa bundan sonra oldu. Kıbrıs ortada kaldı; ve (stratejik bakımdan gözleri kendisine dönük olup da el uzatmaktan çekinen büyük kuvvetlerin ses çıkaramayacağı bir kukla devlet haline getirilmekten başka bir tasfiye şekline imkan bırakmadı.


Amerika’ya göre Kıbrıs; ikinci Dünya Savaşı arkasından, onun, bayrağını dünya çapında bir hakimiyet sahasına dikme sevdasına düşmüş olması bakımından, birinci derecede kıymet sahibi bir kontrol, murakabe, müdahale ve gerektiğinde taarruz merkezidir; ve bütün yükü karşılıksız çekilecek bir (strateji) noktasıdır... Batılı diplomatların Kıbrıs’ı, “batırılamaz kocaman bir uçak gemisi” diye vasıflandırmaları yerindedir. Ve işte 6. Filoyu; daima arkalarında gezen ve hep sayıları artırılan Moskof deniz kuvvetlerinin Akdeniz’de mevcut hikmetleri de, bu noktaya, bu noktanın belirttiği manaya bağlıdır.


Moskof’a göre ise Kıbrıs; şimdilik (tez) ve (aksiyon) Amerika’da, (antitez) ve (reaksiyon) kendisinde olarak tam tersidir Moskof’un, Kıbrıs etrafında her Amerikan adımını çelmelemek, işi çıkmaza sokmak ve o havzada bir kargaşalık zemini sürdürmekten gayri hiçbir politikası olamaz; ve üçüncü dünya savaşını açmak kararını vermedikçe elinden hiçbir şey gelemez. Kıbrıs’ta hakimiyet kaydedecek bir Amerikalı eli, Sovyetlere göre, Baku ve İran petrollerinden Arap yarımadasına ve Şimal Afrika’sına kadar dünyanın şah damarı olan petrol sahasını, avucunda tutmak manasına gelir ve bu elin mutlaka bileğinden kavranması gerekir. Bu noktadan idrak edilmesi gerekir ki, Kıbrıs’ın bütün ehemmiyet ve kıymeti, Amerika ile Rusya arasındadır .


MİLLİ GENÇLİK - Ortadoğu açısından Kıbrıs’ın ehemmiyeti?


NECİP FAZIL - Araplar ve İsrail’e göre Kıbrıs’ı değerlendirirken busoruya ister istemez geleceğiz. Kıbrıs’ta fethedilemez bir kal'a halinde Amerikan üslenmesi İsrail’i mesut edeceği kadar , petrol havzasındaki Arap dünyasını berbat eder .Zira oradan desteklenecek ve israil topraklarından hız alarak gelişecek- bir toslama', Irak, Hicaz ve Libya müsellesinin çerçevelediği büyük ve hayatı madde “petrol” sahasını her an kontrolü altına alabilecek bir harekete yol açabilir. Hatta Kıbrıs’a istinatlı bir kontrol, herhangi büyük bir inkişaf ve ihtilat takdirinde İran ve Kafkas Petrollerine kadar yalayıcı bir sınır çizebilir.


O halde İsrail’e, Kıbrıs’ta Amerikan üslenmesini elinden geldiğince kolaylaştırmak, Araplara da engellemek düşer.


Türk’e göre Kıbrıs; esasta bir “lüzumsuz” ve “değersiz”in, artık kat'i bir lüzum ve değer haline getirildiği ve bir hatanın doğru olarak yürütüldüğü nokta olmuştur. Ters ve yanlış bir pasın gole çevrilmesi gibi...


Yunan için de vaziyet, gerçekleşmez bir servet gayesinin sarhoşluğuyla ana sermayesini tehlikeye düşüren ve “Elenizm” rüyasını kabusa çeviren ve sonunda kendisini apışmış bırakan hayalı bir hedef ...


İngiliz için, gidenin bir daha gelmeyeceği hakikatini ihtar edici ve buna rağmen biraz tutunmayı ve geleceği kollamayı tavsiye kılıcı bir bekleme iskelesi...


Amerika ve Rusya hesabını da karşılıklı “aktivite –harekiyet” yolları bakımından hayatı kıymet...


Neticede İsrail ve Araplar için, birinin Amerika, öbürünün de ister istemez Rusya taktiğine yardımcılığını gerektiren en nazik bir mevkii...


İşte, bize, Kıbrıs hareketi sırasında gayet sıcak ve fedakar bir yüz gösteren Arap dünyasını, kavimler arasındaki din birliği yanında, bu ölçüye bağlı görmek lazımdır. Amerikanın Kıbrıs davasında oynayacağı son rol billurlaşıncaya kadar İslam ve Arap alemi Türkiye’ye yardım çehresi göstermekle mükelleftir .Her halde, Yunan hegemonyası altında bir Kıbrıs, bu idare karşısına dikilici bir Türk maniası Araplarca hoş görülemez. Böyle olursa, petrol idealinin tepesine bir de haç bindirilmiş olur.


Amerikanın Kıbrıs’ta üslenmesi, bugünden “oldu-bitti” ifade edici bir başlangıç olduğuna ve hatta Yunanlıdan fazla Türkü tercih ettiren bir mana belirttiğine göre de, kıskaca alınmış ve “ehven-i şer”ler peşinde, hayat tedarikine zorlanmış ülkeler için, Kıbrıs’ta köprübaşı kuran bir Türkiye daima tercih unsuru teşkil eder .Bizim için de bu, tercih unsuru olmak mevkii, bugünlük, nefs müdafaamızın en doğru, yahut mecburi stratejisini gösterir.


Yunanın Amerika’ya omuz çevirme cilveleri yapmasındaki sebep işte bu tercih noktasında düğümlenmekte ve neticede nasıl olsa bir teseli mükafatı kazanacağını bilmekten gelen bir naz ifade etmektedir.


MİLLİ GENÇLİK - Teşekkür ederiz üstadım.


(Yukarıdaki röportaj; Üstad Necip Fazıl ile Kıbrıs Barış Harekatından beş ay sonra Aralık 1974 tarihinde M.T.T.B’nin çıkarttığı MİLLİ GENÇLİK dergisi tarafından yapılmıştır. )

21 Nisan 2008 Pazartesi

MHP' liye Hitap

MHP' liye Hitap

Sevgili gönüldaş!


Seni çok büyük,yüklü bir borç altında görüyorum. Sen, leke sabunu tarifecisi partiler geleneğinden basit bir halka olamazsın! malum dışarıdan ithal malı (bonmarşe) eşyası modeller yerine kendi aslına talip, içten bir kaynayışın billurlaşması olmak borcundasın!.. Bu bir!


Sana Türkçü ve kafatasçı gözüyle bakıyorlar. Onlara sen İslama girdikten ve onlar eridikten sonraki Türk'ün Türkçüsü ve kafacısı olduğunu göstemek borcundasın! Bu iki!


Sana fikirsiz ve çilesiz bini bir paraya, pis zamklı pulları daha pis ağızlarında ıslatıp (faşist) damgasını vuranlar var!.. Böylelerine ruh ve fikir şerraresiyle patlayan gücün ne olduğunu bilip öyle haykırmak borcundasın: " Eğer sevgilisine kavuşmak için dağı delen ferhad faşist ise ben ondan da faşistim!.. Bu üç!


Herbirinin kellesi tek tek giden ve tek tek avlanan 1950 kurbanının sahibi sen, zalim misin mazlum musun? O türlü mazlumsun ki hükümetin, Arenadaki Roma İmparatorları gibi zevkle şehvetle seyirci kaldığı milli katliam karşısında onun yapmadığını üstlenmek zoruna düşerken, bir de yine onun hısmına ve takibine uğramak gibi destansı bir direnişi temsil etmektesin! Bu şuuru gönlünde tutmak borcundasın!.. Bu dört!


Göğsü demokrasi rozetli, anlı halkçılık damgalı ama yüreği kelepçeli ve ağzı afyon tıkaçlı, dininden diline kadar prangalı üstelik prangasında " egemenlik ulusundur!" yazılı bir Türk Milleti var! Sen bu milletin ta kendisi ve öz davacısı olduğunu kafalara dank ettirmek borcundasın! Hürriyetin bir yalanı birde doğrusu olduğunu birinin eşek öbürünün de insan hürriyeti olğunu abideleştirmek... Bu beş!


Tanzimattan beri gelen bütün yakıştırma ve yapıştırma oluşların ve masonluk, yahudilik,dönmelik kuklaları düzmece kahramanların karşısında olduğunu ve yepyeni bir zaman ve tarih ölçüsüyle yola çıktığını mahyalaştırmak borcundasın!.. Bu Altı!


Devirmenin değil dikmenin dikeceği şey için devirmenin gerçek devrimcisi olmak borcundasın!.. Bu yedi!


Allah ve resulune mutlak teslimiyet bayrağı altında yeni Türk'ün topyekün insanlığa nasıl bir model hazırladığını heykelleştirmek borcundasın!.. Bu sekiz!


Saflarındaki sıklığı, tıkızlığı tüm ve son ifadeyi her türlü itiş ve kakıştan uzak aşk veiman nizamını yüzüğün ana taşları etrafında ki pırlantalar halkasına kadar her ferde yerini gösterici disiplin mimarisi ve ve.. Ve hakimiyeti bir mevhum olan halkta göstermek dolandırıcılığı yerine mutlak olan hakta göstermek sahiciliğini yarın zafer taklarında ışıldatmak borcundasın!.. Buda dokuz!


Sevgili Gönüldaş!


Bu dokuz maddeli ağacın, 99'uncu, 999'uncu, 9999 uncu daha nice dalları var..." Hiç bir nefse gücünden fazlasını yüklemem" buyuran Allah, Azze ve Celle. senin omuzlarına bindirdiği yükün taşıma gücünü de verendir. Almaya istekli ol ki, versin!


Allahın selamı, Türk'ün istikbalini kurtaracaklar üzerine olsun!


Necip Fazıl Kısakürek

20 Nisan 2008 Pazar

Abide Şahsiyetler (!)






Ülkü Ocakları Resmi Sitesinde "Abide Şahsiyetler" adıyla yer alan bölümde bazı isimler hakkında mason olduklarına dair bilgiler ve iddialar mevcut.



( http://www.ulkuocaklari.org.tr/abdshtr/index.htm )

Bunlar;

Ahmet Ağaoğlu,
Ahmet Hikmet Müftüoğlu,
Mehmet Emin Yurdakul,
Ahmet Vefik Paşa,
Yusuf Akçura,
Ziya Gökalp,
Enver Paşa.

Bu isimlerden Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Derneği'nin internet sitesinde http://www.mason.org.tr/ yer alanlar;

"Devlet Adamları ve Politikacılar" kısmında Ahmet Vefik Paşa, "Şairler & Yazarlar" kısmında Yazar ve Sosyolog Ziya Gökalp ve Milli Şair Mehmet Emin Yurdakul. Atatürk’ün çevresinde ülkeye hizmet etmiş masonlardan biri olan Ahmet Ağaoğlu.

Enver Paşa:

4 Mart 2008
tarihli Yeni Şafak gazetesinde 'Darbe geleneği mason kardeşlerimizle başladı' başlıklı haberde Mason Locası'na bağlı kuruluşlara gönderdiği yazıda Enver Paşa 'nın İttihat ve Terakki 'ye katılımı kendi ağzından şu sözlerle anlatılıyor:

"Meydanlığa çıkan köşede durduk. Talat Bey, cebinden çıkardığı siyah bir gözlüğü gözlerime yerleştirdi. Kapının önünde birisi 'Kimdir O?' diye sordu. Rehber, 'Yardımcı' dedi ve üç kez 'Hilal' diye seslendi. Kapıdaki de 'Hilal' dedi. Bir süre sonra odaya giren kırmızı cüppeli ve siyah maskeli biri, Cemiyet'e girmekte ısrarlı olup olmadığımı sordu. 'Buraya kadar geldin, istersen geldiğin yere geri götürülebilirsin' dedi. Nihayet sıra yemine geldi. Sağ elim Kur'an-ı Azîmüş-Şân, sol elimde bir kama ve bıçak üzerinde olduğu halde, 1293 Kanun-u Esâsî'sinin geri alınması üzerine yemin ettim."

Enver Paşa
'nın bu satırlarında sözünü ettiği Talat Bey, bir süre sonra Osmanlı'nın kaderini değiştirecek ve aynı zamanda masonların ilk Büyük Üstadı olacak Talat Paşa'dır. Ve okunur okunmaz anlaşılacağı üzere, Enver Bey bu yemini, bir Mason Locası'nda etmiş, böylece masonluğa değilse de, İttihat ve Terakki 'ye ilk adımını atmıştır. Tıpkı, bir İttihat ve Terakki mensubu ama aynı zamanda mason olan Resneli Niyazi gibi.


Ayrıca Cevat Rıfat Atilhan 'ın "Türk Oğlu, Düşmanını Tanı ! " kitabında yer alan bölüm:


" Enver Paşa birader Basra'dan Bosna Herseğe kadar bir imparatorluğu yıkıp İstanbul'dan kaçarken söylediği şu acı itiraf hepinize bir düsturu ibret olsun !
<< Biz Sultan Hamid'i anlamadık. Biz Siyonistlere alet olduk. Bizi beynelminel Masonluk istismar etti. Elimdir. Fakat.. Biz.. Siyonizm için çalışmışız... Maalesef Paşam. >> "





Diğer iki isim Yusuf Akçura ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu hakkında da bir takım iddialar mevcuttur. İnternette yer alan bir çok mason listesinde isimleri geçmektedir.

TÜRK ve İSLAM düşmanı masonlardan Ülkücü Gençliğe "Abide Şahsiyet" olmaz !

Temel Prensiplerimiz;


ŞAHSİYETÇİLİK


Bütün insanlığı tek sıra üzerinde hizaya getirseler, o sıranın yüksekliği bakımından ulaşacağı en dik had içinde en uzun boylu tek şahsiyetin irtifaıdır.

· 100 milyonluk bir cemiyetin, 100 milyon köşeli bir yıldız gibi, ruh ve akılda en ileri zirvesi, köşeler içinde en fazla çıkıntılı, en ziyade fırlak olanıdır; yâni tek şahsiyet üzerinde düğümlenmiş bulunanı…

· Şu kadar ki, insan ve cemiyet hayatının nâmütenahî çapraşık ve girift oluş sırları içinde ve şahsiyetler arasında, şube şube, bu teki veya tekleri sıhhatle tartacak hiçbir terazi bulunmayacağına göre, dâva, bu teki veya tekleri ele geçirip geçirmemekte değil; bütün bir zümre adına, sıhhatle benimsenmesi pek kolay olan ana gayeyi ele geçirmekte… Gaye yerinde olsun da isterse her zaman ona varmak mümkün olmasın.

· İşte, bir cemiyette bütün temsil hakkı; mutlak olarak, fikirde, san’atta, ilimde, fende, siyasette, idarede hülâsa yapıcı ve kurucu insanî verim şubelerinin hepsinde, en uzun çıkıntılı yıldız köşelerinin, dolayısiyle en üstün şahsiyetlerindir.

· Dünya fikir tarihi boyunca çile doldurmuş her soylu kafa, bir bedahet kolaylık ve zerafetiyle hemen kestirir ki, cemiyet için belli başlı bir sınıfa istinat etmeyen hiçbir fikir sisteminin mimarî temeli atılamaz. Öyleyse bizim sınıfımız, o cemiyet içinde, bir bahçenin ağaçları gibi, en olgun ve örnekli ruh ve kafa yemişiyle yüklü, üstün şahsiyetler manzumesi…

· Her cemiyet hak ve hakikatini tanıdığı sınıfın vücut hikmetini ve imtiyazını bilecektir. Bâtıl ve müflis komünizma, bu hikmet ve imtiyaz adına işçi sınıfının ıstırabını sistemleştirmişti. İmdi, malûm ola ki, bir cemiyette tek mahkûm fert kalmaması için biricik hâkimiyet makamı, Allahın, idrak çilesini doldurmaya ve ona göre hayat çatıları kurmaya memur ettiği üstün kullar manzumesine bağlı; ve biricik hikmet ve imtiyaz, idrak ıstırabının kahramanlarına ait…· Biz de bir sınıfa bağlıyız. Fakat her sınıfı içine alan bir sınıf… Bu, her zümreyi bütün dertleri ve ıstıraplariyle kucaklayan ve kendi öz nefsinden başka her nefsi düşünen, mücerred bilmek ve anlamak çilesinin yakıp tutuşturduğu, cins yaradılışlar çevresidir

. Hak ve hakikatimizi dayadığımız ıstırap da, her acının üstünde, mücerret idrâk ıstırabı…

· Gelen her inkılâp, hakkın kendisinde olduğunu iddia edecektir. Bütün tarih boyunca hiç kimse hakka zıd olduğunu söylemiş ve söyleyecek değildir. Hakka mahkûmiyet ise hâkimiyetin tâ kendisi olduğuna gör, bizim şahsiyetçiliğimiz, hakkın en üstün kaza ehliyetini temsil edenleri hâkim kılma dâvasından başka bir şey değildir.

· Kudret Sahibinin, ezelî ve ebedî saltanatını inkâra kadar hür yaratmasına rağmen tam ve mutlak irade ve hâkimiyeti altında tuttuğu varlıklar gibi, İlâhî mimarînin, bu ulvî mânaya eş olarak insanî mimarîye tatbikinden ibaret olan ve gerçek imanla sarmaşdolaş bulunan bu yepyeni sistem, şu ânda, muztarip ve muhteliç dünyanın rahmindeki çocuktur; gelmekte ve gelecek olan, yalnız o…

· Bütün bâtıl ve müflis sistemler arasında, biricik doğru ve muzaffer, fakat eksik ve zayıf, ve aslî merkezinden mahrum bir tertip olan demokrasya ve liberalizma nizamının gerçek tekevvünü, yarın parlâmentoların, milletler adına kabul ettiği ve binbir tezada boğduğu hâkimiyet mefhumunu, hak adına yepyeni bir şuur ve sisteme sokup kendi içlerinden birer yüceler kurultayı fışkırttığı gün belli olacaktır.

· “Büyük Doğu”nun kafasında, bir Mebuslar Meclisi değil, bir “Yüceler Kurultayı” yaşamakta; ve bu “Yüceler Kurultayı”nın kürsüsünde “Hâkimiyet milletindir” levhası yerine “Hâkimiyet hakkındır” düsturu ışıldamaktadır.

(İdeolocya Örgüsü / Necip Fazıl Kısakürek)

Bozkurt İşareti ve Sağ Yumruk




Bozkurt İşareti ve Sağ Yumruk



El ile yapılan kurt işareti, yaklaşık 10 asırdır Gagauz Türkleri tarafından yapılmaktadır.1984 yılında Gagavuz Kültür Bakanı Maria Maruneviç, Ankara Bulvar Palas Oteli'ndeki bir toplantıya katılmıştı. Toplantının yapıldığı salona Bozkurt işareti yaparak girdi. MHP'liler bu işareti çok beğendiler ve o günden sonra kendilerine mâl ettiler. Gagavuz (Gök Oğuz) Türkleri Bozkurt işaretini yüzlerce yıldır selamlaşmak amacıyla kullanırlar.
Yani binlerce yıllık Türk simgesini Hıristiyan olmalarına rağmen Gagauz yani Gök Oğuzlar unutmamış el işaretiyle simgeleştirmişlerdir .



Bir yorum:

Vatan satanlara, düşmana tepki gösterirken, ' Bozkurt Selamı ' verilmez. Onlara verilecek en güzel, en kestirme mesaj, havaya kalkan, sıkılı bir yumruktur. Bu yumruğun balyoz gibi tepelerine ineceğini, sabırsızlandığımızı, kabımıza sığmadığımızı göstermek açısından, tepkinin en açık izah şeklidir yumruk.

HELE Kİ SAĞ YUMRUK !

*Ötüken


Bozkurt işaretinin kullanılmaya başladığı dönem 12 Eylül fırtınasının Ülkücü Hareket üzerinden geçmesinden sonradır. Bir dönemin kapanıp başka bir dönemin açılmasına sebep olan 12 Eylül darbesi kuşkusuz ülkücüleri bir değişime zorlamıştır. Bu anlamda bozkurt işaretini fikir, siyaset ve harekette bir değişimin sembolü olarak görmek yanlış olmaz. Sağ yumruk ise 12 Eylül öncesinde kullanılmıştır. Ana sayfada yer alan cezaevinden bir görüntüde de yer aldığı gibi.

Neden Sağ yumruk?

Sağ yumruk muhafaza etmeyi, öze dönüşü, birlik beraberliği, düşmana göz dağı vermeyi, Hak yolda verilen mücadelenin devamlılığını sembolize etmektedir.

Son olarak Üstad Necip Fazıl'ın sözleriyle bitirelim;


NE PUT ADAM, NE HAM YOBAZ, NE BOZKURT

YENİ NİZAM, YENİ İNSAN, YENİ YURT


19 Nisan 2008 Cumartesi

Sloganlar


Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın

İnananlar Kolkola, Yürüyelim Hak Yola

Ülkücü Gençlik ölecek, İslam Güneşi Sönmeyecek

Müslümanlar Küfre Karşı Tek Yumruk

Çağrımız İslam’da Dirilişedir

Kavgamız Vurguncu Düzenedir

Türküz, Müslümanız, İslam’ın Eriyiz



Dökülen Kan, Alınan Can Bizim
Yıkılsın Liberal - Kapitalizm

Savaşımız Vurguncu Düzenedir, Düzene

Hak Yol İslam

İslam Emperyalizme Başkaldırıdır

Ne Kamusal Alanı, Allah Her Yerde

İslam’ın Bayrağı Kanlarımızla Yükseliyor

Ya Olacağız Ya Öleceğiz, Öldükçe Dirileceğiz

Alişan Satılmış'ın Görevden Alınması


ABD Büyükelçiliği Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı James R.Snopp'un MHP Genel Merkezi'ni ziyaretinin arkasından Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı'nda bir operasyon yapıldı. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Alişan Satılmış Amerikan Büyükelçiliği mensubunun ziyaretinden sonra görevinden alındı!


Ülkü Ocakları Genel Başkanı Alişan Satılmış geçen hafta aniden görevden alınınca bunun sebepleri üzerine kafa yoranlar en yakın ihtimal olan ABD Büyükelçilik mensubunun MHP Genel Merkezi'ni ziyaret edip burada Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır ile görüşmesini hatırladılar. Gerçi, Şandır James R. Snopp'a pek de iyi davranmadı, ama kendisinden geleneksel Türk misafirperverliği de esirgenmedi. Snopp Türkiye'yi dolaştıklarında çeşitli il ve ilçelerde MHP teşkilatlarını da ziyaret edip kendilerini ve politikalarını anlatmak istediklerini, fakat teşkilatların kendilerini kabul etmediğini anlattı.


Görevden alınan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Alişan Satılmış bir süredir "Faşizm ve emperyalizm karşıtı" tavırları ile dikkat çekiyor, Ülkü Ocakları teşkilatları da son dönemde Amerika ve İsrail karşıtı eylemler koyuyorlardı. Bu sert tavrı yüzünden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çeşitli defalar Alişan Satılmış'ı ikaz ettiği de biliniyor.


Amerikalılar ile MHP'liler görüştüğü sırada Ülkü Ocakları'nın web sitesinde "İslam Emperyalizme Başkaldırıdır" şeklinde bir afiş yayınlandı. Afişte Pakistan Devlet Başkanı Müşerref, Afganistan Devlet Başkanı Karzai, Suud Kralı Fahd, Ürdün Kralı Abdullah, KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat, Irak'lı Kürt Liderler Talabani ve Barzani'nin ABD, İngiltere ve İsrail liderlerine biat eder vaziyetteki fotoğrafları yer alıyordu.


Ülkü Ocakları'nın "sivri"çıkışları, web sitesinde tepki çeken afiş ve genel merkezin bunlardan rahatsızlığı, ABD'nin MHP'yi ziyareti de bunlara eklenince Alişan Satılmış'a adeta yol göründü ve görevinden alındı. Satılmış'ın yerine Devlet Bahçeli Ülkü Ocakları'nda Üniversitelerden sorumlu 27 yaşındaki Harun Öztürk'ü atadı. Öztürk'ün göreve gelir gelmez yaptığı ilk icraat da yukarıda söz ü edilen "İslam Emperyalizme Başkaldırıdır" afişini web sitesinden kaldırmak oldu.


Oysa Alişan Satılmış'ın yönetim anlayışı, Ülkü Ocakları'nın ve milliyetçilerin yerinin neresi olduğuna dair çıkışları MHP tabanından büyük ilgi görmüştü. Fakat bu ilgi genel merkezin onu görevden almaması için bir sebep teşkil etmedi.


Alişan Satılmış'ın görevden alınmasına yol açan son damla Amerikalıların şikayetiydi, ama bir başka sebep de bazı Milliyetçiler ile İşçi Partililer arasında oluşturulan "Kızılelma Koalisyonu"na karşı çıkışıydı. Başkan Satılmış bu koalisyonu "Bizim camiye gitmeyen adamla işimiz olmaz" diyerek bozmuştu!


Alişan satılmış kendisini görevden aldıranların Amerika'dan çok İngiltere olduğunu düşünüyor. Çünkü ona göre Doğu Perinçek grubu İngiltere'ye daha yakın duruyor. Hatta Aydınlık Dergisi Satılmış'ı bir müddet önce yaptığı bir haberde "Mehmet Eymür'ün adamı" olarak suçlamıştı.


Amerika'nın Türkiye'deki Amerikan karşıtlığı ile ilgilenirken adam adama nasıl markaja başladığı, anti-Amerikan olduğunu düşündüğü kişileri yerlerinden etmeye başlamasından da anlaşılıyor. Bush'un Amerika'sı Türkiye için gerçekten tehlikeli olmaya başladı!


2005